Ege Denizi'nin ışıltılı yüzeyin altında, 1650 yılında patlayan ve yıkıcı bir tsunamiyi tetikleyen aktif denizaltı yanardağı Kolumbo yatıyor. Modern görüntüleme teknolojisi sayesinde araştırmacılar artık bu tarihi olayı başarılı bir simüle ettiler ve sonunda neredeyse 400 yıl önce yaşananların “nedenini” ve “nasıl”ını çözdüler.
Pek çok tarihi olay gibi, 1650 Kolumbo patlaması ve tsunamisine ilişkin şimdiye kadarki bilgilerimiz temel olarak görgü tanıklarının ifadelerinden geliyordu. Bu kayıtlara göre 1650 yazının sonlarında Santorini'nin kuzeydoğusunda yangın ve şimşek görülebiliyordu. Aniden, 100 kilometre öteden duyulabilen büyük bir patlama oldu ve Ege adalarına ponza taşı, kül ve zehirli gaz düşmeye başladı.
Bu yeterince kötü değilmiş gibi, deniz birkaç dakika içinde hızla çekilmiş ve bildirildiğine göre 20 metreye kadar yükselen tsunami dalgaları şeklinde geri dönmüştü. Bu olayın yeniden inşasını detaylandıran bir makalenin yazarı olan Dr. Jens Karstens, yaptığı açıklamada, “19. yüzyılda Fransız bir volkanolog tarafından derlenen ve yayınlanan aynı döneme ait raporlar sayesinde Kolumbo’daki tarihi patlamanın bu ayrıntılarını biliyoruz” dedi.
Ancak o dönemdeki raporların sorunu, patlamanın ve ardından gelen tsunaminin ardındaki nedenleri açıklamamalarıydı. Karstens, “O dönemde tsunaminin nasıl ortaya çıktığını ve yanardağın neden bu kadar şiddetli patladığını anlamak istedik” dedi.
Araştırma ekibi ilk olarak Kolumbo kraterinin 3 boyutlu görüntüsünü oluşturmak için sismik görüntüleme teknolojisini kullandı. Bu yöntem, büyük bir patlamanın işaretlerini ortaya çıkardı. Kraterin uzunluğu 2,5 kilometre ve derinliği 500 metreydi. Yanardağ konisinin bir tarafının ciddi bir şekilde deforme olması da heyelan olduğunu gösteriyordu.
1650’deki tsunamiyi tetikleyenin toprak kayması mı yoksa patlamanın kendisi mi olduğu bir sonraki incelemeydi. 3D görüntülerin ve bilgisayar simülasyonlarının birleşimi, aslında her ikisinin de tsunamiye etkisi olduğunu ortaya çıkardı. Suların çekildiği zaman ile şiddetli patlamanın ne zaman duyulduğuna ilişkin tarihsel kayıtları karşılaştıran araştırmacılar, devasa dalgaların olası açıklamasının hem toprak kayması hem de bunu takip eden şiddetli patlamanın birleşimi olduğu sonucuna vardılar. Simüle edilmiş dalgalar, bu etkilerin sadece biri olduğunda o kadar yüksek değildi.
Karstens, “Kolumbo'nun bir kısmı oldukça dik eğimlere sahip ponza taşından oluşuyor. Pek stabil değil” diyor ve devam ediyor:
Birkaç hafta devam eden patlama sırasında sürekli lav fışkırıyordu. Altında, çok fazla gaz içeren magma odasında muazzam bir basınç vardı. Volkanın kanatlarından biri kaydığında, bunun etkisi bir şişe şampanyanın tıpasını açmak gibiydi: Basıncın aniden boşalması magma sistemindeki gazın genişlemesine izin vererek büyük bir patlamaya neden oldu.
BENZER BİR OLAY
Araştırmacılar, geçtiğimiz yıl yaşanan Hunga Tonga-Hunga Ha’apai patlamasısırasında da benzer bir olayın yaşanmış olabileceğini düşünüyor. Bu patlama, yüzyılın en büyük doğal patlamasıydı ve çevredeki deniz tabanı ve üzerindeki ozon tabakası üzerinde önemli etkiler yarattı.
Sonuç olarak, araştırmalarının potansiyel olarak aktif denizaltı volkanlarını izlemenin yeni yollarına zemin hazırlamak için kullanılabileceği düşünülüyor. Karstens, “Sonuçlarımızı, volkanik çalkantıları izlemeye yönelik yeni yaklaşımlar geliştirmek için kullanabileceğimizi umuyoruz” diyor ve ekliyor: “Belki de gerçek zamanlı olarak veri toplayan bir erken uyarı sistemi bile olabilir. Bu benim hayalim olurdu.”
Çalışma Nature Communications’da yayınlandı.