İlginçtir, bu filmler sadece Türkiye’ye özgü değil. Sinemayla bilimsel düzeyde ilgilenen bilim insanları ve yazarlar, bu tür filmlere melodram sineması adını veriyor. Melodram sineması nedir peki? Hayatını Türk sinemasına ve onun tarihini yazmaya adamış rahmetli eleştirmenimiz Nijat Özön’e göre melodram, “ağlatı ile dramın, bozulmuş, karikatürleştirilmiş biçimidir. Melodram da ağlatı gibi, insanlığı öteden beri ilgilendiren büyük sorunları, insanı altüst eden derin duyguları ele almak savındadır. Ama bunun yaparken son derece yalın, çizemsel bir yol izler. Melodram her şeyi kalıplar içinde ele alır: İnsanlar kalıplaşmıştır, olaylar kalıplaşmıştır, durumlar, duygular kalıplaşmıştır. Dünya iyiler ve kötüler olarak kesinlikle ikiye ayrılmıştır. İyiler ile kötülerin arasındaki savaşımın sonu daha başlangıçtan bilinir. İyilerin başlarına gelmedik yıkım kalmaz; fakat yine çok kez, beklenmedik bir kurtarıcı, beklenmedik bir anda ortaya çıkıp her şeyi tatlıya bağlar. İster acıklı ister sevinçli olsun, bütün durumlar birbirini çizemsel bir yoldan, almaşık olarak izler.”
Melodramın iyiler ve kötüler arasında kesin olarak ikiye ayrılmış bir dünya resmi çizdiğini ve sonunda mutlaka iyilerin kazandığını söylüyor Nijat Özön. İşte o ünlü zengin kız-fakir oğlan filmleri de bu melodramik sinemanın bir alt türüdür. Bir kız ve bir oğlan, insanların zenginler ve yoksullar olarak ikiye ayrıldığı bu adaletsiz dünyada birbirine aşık olur. Kötüler bu ikilinin birleşmesine engel olmaya çalışır, fakat filmin sonunda kötüler kaybeder ve genç çift bir araya gelir.
Bu filmlerin bu kadar çok izlenmesinin ve akıllarda kalmasının nedeni işte budur. İyilerle kötülerin mücadelesi sırasında dünyanın adaletsizliğini gözler önüne sererek izleyiciyi heyecanlandıran filmler, birden iyilerin kazanmasıyla sonlanır. İzleyicinin gerilimi sevince dönüşür. Bu filmleri izlemekten doğan haz da tam olarak bu iki zıt duygu arasındaki geçişten kaynaklanmaktadır.